Savunma 3.0

1990’lı yıllarda web sitelerinin hayata geçmesiyle oluşan ve o yıllarda Web 1.0 olarak adlandırılan dönemde, internet kullanıcılarının odak noktası “bilgi” oldu. İnternet sitesi sahibinin derdi bilgiyi üretmek, ziyaretçinin derdi ise bilgiyi almaktı. Bu dönemlerde en çok bakılan yer internet sitelerinin sayaçları oldu. Sayaçlar bilginin aktarımının en kesin kanıtıydı. Site sahipleri için de motivasyon kaynağıydı.

Dinamik programlama dillerinin internet sitelerinin yapımında kullanılması ve veri hızlarının artması gibi parametreler ile insanoğlu kendini Web 2.0 dönemi içinde buldu. Sadece kısıtlı bir kullanıcı sayısının değil geniş kitlelerin içerik ürettiği bu dönemin yıldızı sosyal medya platformları ve sosyal ağlar oldu. Sosyal medya platformlarında odak noktası içerikken, sosyal ağlarda odak noktası kişi profiliydi. Özellikle sosyal ağların gelişmesiyle kullanıcılar, fiziksel kimliklerinin ötesinde bir dijital kimliğe sahip oldu. Bu dönemde gerek internet platformları sahiplerinin gerekse kullanıcıların odak noktası “değer” oldu. En çok konuşulan konu “beğeni rekorları kırma” , “linç etme” gibi insanların birbirine pozitif veya negatif sosyal motivasyonlar göndermesiydi. Artık bilginin ötesinde değer de sorgulanıyordu ve fakat mülkiyet konusunda kullanıcıların zihin dünyasında bir şeyler yoktu. Kullanıcılar; erişimleri olan Whatsapp, Facebook, Youtube gibi hesaplarının gerçekten sahibi olmadıklarını, bu hesapların tüm mülkiyetinin şirketlerde olduğunu bazen farketmiyor bazen de önemsemiyordu.

Edward Snowden belgeleri sonrasında ise İngiliz Bilgisayar bilimci Dr. Gavin Wood, bilgileri teknoloji devi şirketlere teslim etmenin sürdürülemez olduğunu belirten Web 3.0 isminde bir yazı yayınladı. Yazının yayınlandığı 2014 yılına kadar Web 3.0, yapay zekalı internet olarak hayal ediliyordu. Gavin Wood ise yazısının ana fikrini tamamen mülkiyet ve güven üzerine kurgulamıştı.

Güven kısmını merkezi veritabanlarından alıp, fikir birliği algoritmalarına bırakıyordu. Fikir birliği algoritmaları fikri elbette yeni değil. 1970’lerden itibaren “Makineler insan otoritesi olmadan birbiriyle nasıl anlaşabilir?” sorusuna cevap aramasıyla başlayan bir grup insanın 90’larda cypherpunks, extropianlar ve SL4 isimli mail gruplarıyla onlarca yıl süren tartışmaları sonucunda ortaya çıkan kriptolojik gelişmeler… 2008 yılında yine bu gruplarda duyurulan Bitcoin de bunun meyvelerinden biri. Wood ise Bitcoin gibi anonim para projelerini Web3 ismini verdiği yeni dönemin benzini olarak tasavvur ederek Ethereum’u da hayata geçiren ekipte yer alıyor. Ardınan da bir çok proje, bu eksene oturduğunu iddia ederek Web3 projesi olarak ortaya çıkıyor.

Binlerce kripto varlık projesinin tozu dumanı arasında gözden kaçan bir nokta ise Web3’ün aslında bir güvenlik yaklaşımı olduğu… Bütün projeksiyonun Snowden vakasından dolayı gerçekleştiği… Dolayısıyla Web3 döneminin güvenlik perspektifinde küresel anlamda önemli bir yansıması olacaktır.

Bu yazıda, bahsi geçen yansımaların neler olabileceğine odaklanacağız. Fakat unutmamak gerek ki internet teknolojileri söz konusu olduğunda yaşadığınız andan 5-10 yıl sonrayı düşünmek, bir şeylerin sadece gölgesini görebilmek gibidir. Sosyal ağ döneminin amiral gemisi Facebook’u “İlkokul arkadaşlarını bulma platformu” olarak algılayan zihin Web1’den Web2’ye bakan zihindir. NFT gibi dijital sanat eserlerini “Ünlülerin kahkahalarını satmak” olarak gören zihin de aynı şekilde Web2’den Web3’e bakan zihindir. Fakat bu dar bakış açısı yıllar içinde genişler.

O yüzden biz sahip olduğumuz Web2 perspektifiyle şimdi sadece gölgeler çizebileceğiz.

İlk olarak bilmemiz gereken; Web2 dönemiyle birlikte dijital diplomasi ve dijital diaspora faaliyetlerinin bir yumuşak güç olarak uluslararası ilişkilerde kullanılabilir olmasıydı. Bir ülkenin ordusunun resmi hesabının Twitter kapak fotoğrafının değişmesi dahi haber olabiliyor ve farklı analizlere kaynaklık edebiliyordu. Burada odak noktası sosyal etkileşimlerdi. Benzer şekilde Web3 aşamasında sosyal medya hesabı olan kişi ve kurumların dijital veya kripto varlık cüzdanları olacağını göreceğiz. Bitcoin gibi kripto varlıklar olmasa dahi merkez bankaları tarafından üretilen dijital parasına dair cüzdanları tıpkı sosyal medya hesapları gibi kullanabilecekler. İçerisinde ikame edilebilir dijital paralar, NFT’ler, DAO yönetim hakları gibi çeşitli dijital varlıkları barındıran bu cüzdanları cebinizdeki cüzdan olarak düşünmeyin. Bunlara Web3 kimliği diyeceğiz.  Dolayısıyla kişi ve kurumların Web3 kimlikleri içerisinde bulunan her bir varlık dijital diplomasinin veya dijital diaspora faaliyetlerinin bir parçası olabilecek.

Bir ülkenin savunma bakanlığının diğerini ziyaretinde ülkeler arası barışın teminatı olarak Web3 dijital kimliğine iki ülkenin tarihsel ilişkilerine dair bir NFT gönderdiğini görebileceğiz. Bu süreçler neticesinde ülkelerin diğer ülkeler ile ilişkisi Twitter’da takipleşme boyutundan çıkacak. Boyut değişimini lütfen dikkatli gözlemleyin. Twitter’da 5 bin kişiyi takip ediyorsanız, 5 bin kişi ile bağınız aynı gözükür. Fakat Web3 üzerindeki dijital kimliklerde takipçiler ile bağları standarttan çıkarıyoruz.

Benzer şekilde uluslararası ilişkilerde bir ülkenin, başka bir ülkedeki vatandaşlara savaş, afet gibi durumlarda sosyal ağlar üzerinden mesajlar gönderdiğini görüyoruz. Bunu sosyal motivasyon gönderimi olarak okursak Web3 döneminde bunun yerini finansal motivasyon gönderiminin alacağını düşünebiliriz. Bu senaryoya markaların da akıllı kontratlarla dahil olabileceğini düşünürsek olayın boyutunun nasıl değişeceğini görebiliriz. A ülkesi B ülkesindeki ani durum karşısında C sayıdaki kişinin Web3 cüzdanına anlaşmalı olduğu havayollarının uçak biletini NFT olarak gönderebilir. Bunu A ülkesi, her zaman iyi niyetli değil aynı zamanda başka bir ülkenin iç işlerine müdahale olarak da yapabilir. Dolayısıyla karşımıza burada bir güvenlik problemi çıkıyor. Ülkeler tıpkı sosyal medya kriz planları gibi Web3 için de bu tarz senaryolarda kriz planları oluşturacaktır.

Son bir örneği ise dijital varlıkların oluşturulmasıyla ilgili düşünebiliriz. Bir kripto varlığı oluştururken herhangi bir teknolojik ve hukuksal otoriteden izin alınmamasının en büyük risklerinden biri, oluşturulan varlığın nefret söylemi hatta terör söylemi gibi bazı motivasyonlara sahip olabilmesidir. Bunu ikame edilebilir jetonlarda veya ikame edilemez NFT gibi varlıklarda da düşünebiliriz. Özellikle “layer 2” olarak adlandırılan ve ana bir blokzincir üzerindeki katmanda üretilen varlıkların sadece dakikalar içerisinde üretilebilir olması sürecin dinamik takibini gerektirmektedir. Geçtiğimiz aylarda yayınlanan ve tepkiler sonucu kapanmak zorunda kalan Slave Finance isimli ırkçı varlık buna örnektir. Bu tarz nefret veya terör söylemi barındıran varlıkların üretiminin yazılımlar ile takibi, yayınlanmaları durumunda borsalarda ve diğer platformlarda sergilenmemesi için hukuki takibin yapılması da yine Savunma 3.0’ın alanlarından olacaktır.

Önümüzdeki yıllarda daha çok konuşulacak ve tartışılacak Savunma 3.0 ile ilgili Web2 gölgesinden görülen birkaç örnek bunlar. Her şey çok hızlı değişiyor ve gelişiyor.

Leave A Reply